Vitiligo, süt beyazı makül veya yamalar ile karakterize edinilmiş bir pigmentasyon bozukluğudur. Özellikle koyu deri tipine sahip bireylerde yıkıcı psikososyal etkiye sahiptir.
Vitiligonun birkaç hipotezi vardır; ancak otoimmün ve sitotoksik disfonksiyonlar en olası olanlardır. Vitiligo, poligenik ve multifaktöriyel bir bozukluktur. Güneş yanığı, stres, kimyasal maruziyet ve mekanik travma melanositlerin destrüksiyonuna neden olan hızlandırıcı faktörlerdir.
Bugüne kadar vitiligonun tedavisi terapötik zorluğu temsil etmektedir ve mevcut tedavi yöntemlerinin çoğu sıklıkla birçok yan etkiyle ilişkilendirilmiştir ve hiçbiri tatmin edici sonuç vermemektedir.
Mikroiğneleme, ilaç dağılımı rolünün yanı sıra, otoinokülasyona yardımcı olur ve melanositlerin perilezyonel alanlardan vitiliginöz yamalara mekanik göçünü indükler ve repigmentasyona katkı sağlar. Bu da bölgeyi melanositlerle yeniler ve melanosit kaynağı olarak hizmet eder. Epidermisten papiller dermise doğru iğne ucu kanamalara yol açan küçük yaralar oluşturur ve bu mikro yaralanmalar, trombosit kaynaklı büyüme faktörü ve güçlü bir melanosit büyüme faktörü olan fibroblast büyüme faktörü gibi çeşitli büyüme faktörlerinin salınmasına yol açar.
Mikroiğneleme takrolimusa adjuvan olarak uygulanabilen basit bir tekniktir. Mikroiğneleme sonrası takrolimus uygulamasının vitiliginöz bölgelere taşınmasını, emilimini ve infiltrasyonunu kolaylaştırdığı öne sürülmüştür. Ayrıca bu yöntemin sinerjik etkileri daha iyi bir sonuç sağlayabilir, tedavi sürecini kısaltabilir ve repigmentasyonu hızlandırabilir. Mikroiğneleme, stratum korneumdan ilaç transferini artırır ve bu da takrolimusun etkisini artırabilir.
Ebrahim ve ark., vitiligo tedavisinde takrolimus %0.1 merhem ile kombine mikroiğneleme tedavisinin etkinliğini araştırmıştır. 48 hasta randomize olarak iki gruba bölünmüş, birinci gruba günde bir kez 6 ay boyunca takrolimus verilmiş, ikinci gruba ise topikal takrolimus ile birlikte 2 hafta aralarla en fazla 6 ay olmak üzere mikroiğneleme tedavisi verilmiştir. Değerlendirmede klinik iyileşme ve immunohistokimyasal değişiklikler incelenmiştir. Başlangıçta ve tedaviden sonra c-kit ekspresyonu için deri biyopsileri alınmıştır. Tedavi sonrası >%75 üzeri repigmentasyon, grup 2 deki hastaların %50’sinde, grup 1’dekilerin ise %29’unda gözlenmiştir. Grup 2’de grup’1 e göre daha erken yanıt izlenmiştir. Grup 2’de bacaklarda ve ekstremitelerde iyileşme grup 1’e göre anlamlı olarak daha fazla olmuştur.
İmmunohistokimyasal sonuçlara bakıldığında grup 2’de grup 1’e göre anlamlı olarak daha fazla c-kit ekspresyonu izlendiği raporlanmıştır. Yazarlar vitiligoda mikroiğneleme ile topikal takrolimus kombinasyonunun tek başına takrolimusa göre daha üstün olduğunu belirtmişlerdir. Bu çalışmada tedaviye dirençli lokalize stabil vitiligoda mikroiğnelemenin önemi vurgulanmıştır. Mikroiğneleme ve takrolimus kombinasyonunun farklı alanlarda güvenli ve etkili olduğu raporlanmıştır.
Mina ve ark., vitiligoda takrolimus pomad ile kombine dermapen tedavisinin etkinliğini 5-florourasil ile kombine dermapen etkinliği ile karşılaştırmış; sonuçta takrolimusla tedavi edilen alanların %16’sında, 5-florourasil ile tedavi edilen alanların %48’inde mükemmel iyileşme olduğu belirtilmiştir. 5-florourasilin akral vitiligoda daha etkili olmakla birlikte, 5-florourasil veya takrolimus ile dermapen kombinasyon tedavisinin vitiligo için etkili ve güvenli olduğu sonucuna varmışlardır.
Mekanik veya kimyasal farklı travma türlerinin, bazal hücre tabakasına zarar verip, dermiste melanofajların toplanmasına neden olarak hiperpigmentasyona yol açabileceği bildirilmiştir. Ayrıca, büyüme faktörlerinin ve matriks metalloproteinazın artışıyla sonuçlanan inflamatuar yanıtı uyarabilir. Fraksiyonel lazerler, mikroiğneleme veya TCA gibi kimyasallar da dahil olmak üzere farklı terapötik travma türleri, sitokin üretimini uyaran yeni bir tedavi seçeneği olarak değerlendirilmektedir. El Mofty ve aradaşları, TCA, dermapen ve fraksiyonel CO2 lazer tedavilerinin etkilerini araştırmış ve sonucunda bu travmatik yöntemlerin vitiligo tedavisinde etkili olduğunu öne sürmüşlerdir.
Fraksiyonel erbiyum lazer ile deri ablasyonunun diğer geleneksel topikal tedavilerin etkinliğini artırabileceği öne sürülmüştür. Vitiligo, kronik ve tekrarlayan bir hastalıktır; bu nedenle tedavi protokolünün kısaltılması, hastaların uyumunu ve memnuniyetini artırmaktadır. Geleneksel ve yeni tedaviler, hastaların yaşam kalitesinde ek bir iyileşme sağlamak için kombine tedavi olarak kullanılabilir. Ghiya ve ark., lokalize stabil vitiligosu olan çocuklarda tedavide mikroiğneleme yöntemini kullanmışlardır. Mikroiğneleme tek başına uygulama ve 5-flurourasil ile kombinasyon uygulama birbiriyle karşılaştırılmış ve tek başına mikroiğnelemeye (%26.66) kıyasla, 5-florourasil ile kombine mikroiğnelemenin daha hızlı etki ettiği ve daha (%67.24) etkili olduğu gösterilmiştir.
Mikroiğneleme, vitiligo tedavisinde dar band ultraviyole B’ye adjuvan tedavi olarak kullanılmıştır. Sonuçlar, repigmentasyonun yüz ve boyunda (%70), gövde ve ekstremitelere kıyasla (%40-50) daha iyi olduğunu göstermiştir. Akral bölgelerin her iki yönteme de zayıf yanıt verdiği raporlanmıştır.
Stanimirovic ve ark., dirençli bilateral simetrik vitiligolu hastaların tedavisinde, dar band ultraviyole B + topikal % 0.005 latanoprost solüsyonu + Derma roller ile dermaroller olmaksızın dar band ultraviyole B + topikal %0.005 latanoprost solüsyonunu karşılaştırmışlardır. Her gruptaki 17 hastada repigmentasyon (tedavi edilen lezyonların % 37,8’i) mevcut olduğunu ve repigmentasyon lezyonlarının sadece %8,8’inde %50’den fazla repigmentasyon izlendiğini bildirmişlerdir. Bununla birlikte, gruplar arasında repigmentasyon açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmemiştir.
Khashaba ve ark., akrofasiyal vitiligoda mikroiğnelemenin etkinliğini tek başına topikal steroid ile veya dar band ultraviyole B ile kombinasyon halinde kullanımını, sadece dar band ultraviyole B tedavisi ile karşılaştırmıştır. Mikroiğneleme, vakaların % 45’inde iyi – mükemmel yanıt verirken, dar band ultraviyole B ile kombinasyon bu oranı %70’e çıkarmıştır. Seanslardan önce topikal anestezik kullanılarak en aza indirilebilen ağrı dışında, yan etki insidansının minimum olduğu belirtilmiştir.
Kaynak: Pubmed