Mezoterapinin Etkileri Kanıtlanmış mıdır?

Blog geri dön

Mezoterapi, çok küçük ilaç dozları ile problemli bölgelere uygulanan intrakutan veya subkutan enjeksiyon işlemidir. Kullanılan ilaçlar sıklıkla doğal bitki ekstreleri, homeopatik ajanlar, vitaminler, mineraller ve farmasötiklerdir. Mezoterapi yöntemi kozmetik dermatolojide, romatolojide, spor hekimliğinde, nörolojide kullanılmaktadır. Bu minimal invaziv işlemin en önemli avantajları küçük ilaç dozlarında tedavi etmek ve ilaçların sistemik yan etkilerinden korunmaktır.

Tarihçe

Mezoterapi ilk kez Dr. Michel Pistor taraf›ndan 1952 yılında Fransa’da uygulanmıştır. Akut astma atağı olan ve işitme kaybı ile gelen hastaya kulak çevresine prokain enjeksiyonu yapan Dr. Pistor, hastada temporamandibuler eklem ağrısında iyileşme olduğunu saptamıştır. 1964 yılında Dr. Pistor tarafından ilk Fransız mezoterapi derneği kuruldu. 1972 yılında mezoterapiyle ilgili ilk doktora tezi Dr. Andre Dalloz-Bourguignon tarafından yapıldı. 1976’dan sonra uluslararası konferanslar düzenlenmeye başlandı. 1980 yılında Fransa’da “Mezoterapi araştırma enstitüsü” kuruldu. 1987’de Fransa Ulusal Tıp Akademisi mezoterapiyi tıbbın resmi bir dalı olarak kabul etti ve Fransız tıp okullarının ders programında yer aldı. Popüler bir Amerikalı şarkıcının mezoterapi yaptırması ve etkili olduğuna dair haberlerden sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde mezoterapi yöntemine karşı bir ilgi oluştu. 2006 yılı itibarıyla, Fransız Mezoterapi derneğinin değişik ülkelerden 1500 üyesi bulunmaktadır. Fransa dışındaki ülkelerde toplam 22 ulusal mezoterapi derneği mevcuttur.

Kozmetik dermatolojide mezoterapinin kullanım alanları:

1. Bölgesel zayıflama-lipoliz

2. Cilt gençleştirme

3. Saç dökülmeleri

4. Selülit tedavisi

Mezoterapinin Etki Mekanizması ile ilgili Teoriler

  1. Pistor’un Refleks Teorisi

Mezoterapi dermal seviyedeki inhibitör mekanizmaları etkileyerek lateral meduller seviyedeki “visseral-meduller-serebral” yoldaki reaksiyonları etkiler. Bu dermal inhibitör stimülüs hem mekanik (iğneler yoluyla) hem de ilaçların farmakolojik etkiler yoluyla oluşmaktadır.

2. Mikrosirkülatuar Teori

Mezoterapi ajanları hasarlı dokudaki lokal mikrosirkülasyonu uyarır.

3. Mezodermik Teori

Dermisde bulunan immun sistemle ilgili hücreleri etkiler.

4. Üçüncü Dolaşım Teorisi

Mezoterapi ajanlarının interstisyel doku yardımıyla daha derin dokulara ulaşması sağlanır ve hedef dokularda daha yüksek konsantrasyonda bulunmasını sağlar, tedavi edici etkileri artmış olmaktadır.

Mezoterapinin Lipolitik Etkisi

Mezoterapinin en sık kullanım alanı bölgesel zayıflama ve selülit tedavisidir. Hastaya spesifik olarak oluşturulan formüller yağ hücrelerini azaltır, bozulmuş dolaşımı düzenler ve hasarlı konnektif dokuyu onarmaktadır. Mezoterapide kullanılan ilaçların adipoz dokuda toksisite yaptığı, hücresel nekroza yol açarak yağ dokuyu azalttığı klinik gözlemlere göre öne sürülmektedir. Ayrıca internal yağların adipozitlere mobilizasyonu azaldığı bildirilmektedir. Mezoterapide enjekte edilen maddelerin adipozitlerdeki β reseptörleri hedefleyerek yağ salınımını arttırdığı, metabolizmayı arttırarak dolaşıma yağ rezorbsiyonuna yol açarak özellikle gastrointestinal ve üriner sistem yoluyla yağ eliminasyonunu arttırdığı öne sürülmektedir. Ancak bu iddiaları kanıtlayacak yayınlanmış bilimsel çalışmalar bulunmamaktadır. Bu iddialar daha çok uzun süreli klinik kullanım sonucu oluşan ampirik gözlemlere dayanmaktadır. Adipozitlerdeki depolanmış yağın lipolizi (yağ yıkımı), adipozit hücre yüzeyinde bulunan α2 ve β reseptörlerin regülasyonu ile olmaktadır. β reseptörlerin aktivasyonu ve α2-adrenerjik inhibisyon lipolitik kaskadı başlatır. Adenil siklazı uyararak cAMP’nin artışına yol açar. cAMP ise hormona duyarlı lipazları aktive ederek, yağ hücresinden gliserol ve serbest yağ asidi salınımına neden olur. Fosfodiesteraz enzimi ise cAMP’yi parçalayarak lipoliz sürecinin sınırlanmasına yol açmaktadır. Östrojen gibi bazı hormonların da lipolizi etkilediği öne sürülmektedir. Mezoterapi formüleri içindeki pek çok maddenin adipozitlerde lipolizi arttırdığı bazı deneysel çalışmalarda gösterilmiştir. Ancak bu etkilerin klinik olarak anlamlı olup olmadığına dair yeterli veri bulunmamaktadır.

Mezoterapide Lipolitik Etki Üzerine Yapılan Çalışmalar

Mezoterapide kullanılan lipolitik ajanların, insan adipoz dokusu üzerindeki etkileri mikrodializ metoduyla in vivo olarak araştırılmıştır. Bu teknikte diyaliz probları subkutan dokuya implante edilmektedir. Böylelikle farmakolojik ajanlara maruziyet sonrası interstisyel ya da ekstrasellüler metabolitler -gliserol gibi- sürekli metabolize edilebilmektedir.

Caruso ve ark yaptığı bir çalışmada mezoterapide en sık kullanılan isoproterenol, aminofilin, yohimbin ve melilotus’un lipolitik etkileri araştırılmıştır. Bu amaçla “Lipoliz çalışma kiti” kullanılmıştır. Bu kitte farklılaştırılmış insan adipozitleri, lipolitik bileşiklerle test edilmek için kullanılmaktadır. Test bileşikleri adipozitlerden gliserol salınımını stimüle eder ya da inhibe eder. Kontrol bileşiği olarak serum fizyolojik kullanılmaktadır. Çalışma sonunda her 4 mezoterapi bileşiğinin tek başına lipolitik etki gösterdiği ve kombinasyon bileşiklerinde lipolitik etkinin arttığı gözlenmiştir. Ancak formüle lidokain eklendiğinde belli bir lipolitik etkinin olduğu ve farkın kontrol grubundan anlamlı olarak farklı olmadığı saptanmıştır. Bu sonuç, lidokainin, mezoterapi bileşiklerinin lipolitik etkisini azaltmakta olduğu şeklinde yorumlanmıştır.

Kim ve ark nın yaptığı bir çalışmada farelere uygulanan subkutan aminofilin enjeksiyonlarının yağ dokuda azalmaya neden olmadığı saptanmıştır.

Salas ve Asaadi adlı iki plastik cerrahın mezoterapi etkinliği ile ilgili çalışması 2004 yılında Kanada’da yapılan Plastik cerrahi kongresinde sunulmuştur. 40 hastanın alındığı çalışma prospektif ve çift kör-plasebo kontrollü olarak yapılmıştır. Hastaların tek bir vücut bölgesine 5 hafta süreyle haftada bir mezoterapi uygulanmıştır. Dört tedavi grubuna ayrılan hastalardan, 1. gruba (n=10) tek taraflı mezoterapi, 2. Gruba (n=10) çift taraflı mezoterapi, 3.gruba (n=10) mezoterapi+diyet+egzersiz, 4.gruba (n=10) plasebo serum fizyolojik enjeksiyonları uygulanmıştır. Hastalara anket formları dağıtılmış ve mezoterapi yapıldığını bilmeyen bir doktor tarafından vücut bölgelerinin ölçümü aldırılmıştır. Sonuç olarak, kontrol bölgeleriyle kıyaslanan sonuçlara göre hastaların büyük çoğunluğunda mezoterapi bölgelerinde fark edilir düzeyde incelme saptanmış ve bu bölgelerde dramatik bir incelme gözlenmiştir.

Literatürde yayınlanan başka bir çalışmada ise; Seul-Kore’de Plastik Cerrahi kliniğinde yapılan bir çalışmadır. Prospektif, vaka-kontrollü olan çalışmaya randomize 20 kadın alınmıştır. Aminofilin+lidokain+buflomedil’den oluşan formül enjeksiyonları uygulanmıştır. Sonuç olarak 12 haftalık tedavi sonrası bölgesel incelme ve bilgisayarlı tomografide yağ dokusunda azalma saptanmamıştır. Hastalar tedaviden memnun kalmadıklarını bildirmişlerdir. Çalışma sonucunda, mezoterapinin bölgesel zayıflamada alternatif bir metot olarak etkili olmadığı bulunmuştur.

Fosfatidilkolin Enjeksiyonları ve Mezoterapideki Yeri

Fosfatidilkolinin mezoterapi ajanı olup olmadığı tartışmalıdır. Bazı yazarlar enjeksiyon metodu nedeniyle mezoterapi ajanı olarak kabul etmemektedir. Ancak bazı yazarlar ise etki mekanizması ve endikasyonları açısından mezoterapi ajanı olabileceğini öne sürmektedir.

Fosfaditilkolin (FK), soya fasulyesinden köken alan bir lesitin ekstratıdır ve hücre membranında bulunan ana fosfolipid komponentidir. FK, aslında karaciğer ve kardiovasküler sistemde bulunan aterom plaklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Doğal olarak bulunan FK’nin 3 önemli fonksiyonu vardır:

1. Diette alınan yağların sindirimi,

2. Kolesterol metabolizmasını regüle eden apoproteinlerin bir komponenti,

3. Hücre membran yapısında bulunan asal eleman

İnjektabl FK’in etki mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Bu konuyla ilgili 2 hipotez bulunmaktadır:

1. Subkutan enjekte edilen FK, doku lipazlarını aktive ederek yağ hücrelerini gliserol ve serbest yağ asitlerine hidrolize eder ve sonunda yağ dokunun azalmasına neden olur.

2. FK, β reseptörleri stimüle eder ya da α2-reseptörleri inhibe ederek lipolizi indükler.

FK, ilk defa 1988 yılında Fransa’da Paris’te yapılan 5. Uluslararası Mezoterapi Kongresi’nde ksantelazma tedavisinde bir hastada uygulanması şeklinde sunulmuştur. Bu tarihten sonra Fransa, Brezilya, İtalya gibi ülkelerde adipöz dokudaki lokalize birikimleri azaltmak için kullanılmıştır. FDA onayı bulunmamaktadır.

Mezoterapinin aksine FK kullanımı ve etkinliği ile ilgili çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Brezilyalı dermatolog Patricia Rittes FK enjeksiyonları ile ilgili ilk çalışmaları yayınlamış ve gözaltı torbalanmaları ve vücudun farklı yerlerinde (göbek, bacak, sırt) oluşan bölgesel yağ birikimlerini bu tedavi ile azalttığını bildirmiştir. Onun tekniği ve bulguları pek çok çalışmada uygulanmıştır. FK tedavisi sonrası kozmetik sonuçlar oldukça etkileyicidir.

Rose ve ark.’nın tek olguluk çalışmalarında tedavi öncesi ve sonrasında punch biyopsiler alınıyor. Hastalara FK+deoksikolat enjeksiyonları yapılıyor. Enjeksiyon sonrası yapılan biyopsilerde erken dönemde yoğun bir inflamatuar infiltrasyon, 2. Haftada ise yağ nekrozu ve seröz atrofi saptanmıştır. Sonuç olarak FK’in inflamatuar aracılı nekroz yaparak ya¤ dokuda küçülmeye neden olduğu ancak tek olgunun FK etkinliği için yeterli kanıt olmadığı öne sürülmüştür.

Rotunda ve ark.’nın çalışmasında; FK enjeksiyonları FK+sodyum deoksikolat formülüne göre yapılmaktadır. Sodyum deoksikolat, su içinde bulunan doğal fosfolipidlerin çözülmesini sağlayan bir safra tuzudur. Rotunda ve ark. FK formülünün klinik uygulamadaki etki mekanizması ve formülün aktif komponentini araştırmak için bir deneysel çalışma modeli üzerinde araştırma yaptılar. Hücre kültürleri ve domuz derisinde, hücre yaşama kabiliyeti ve hücre membran harabiyetini saptamak için FK formülü, izole sodyum deoksikolat ve yaygın kullanılan bir laboratuvar deterjanı (Triton-X) tedavilerini uyguladılar.

            Her üç tedavi arasında; hücre ölümü, hücre membranlarında lizis ve kas ve yağ dokusunda oluşan hasar açısından benzer bulgular gözlendi. Sonuç olarak; FK’nin kendisinden çok deoksikolat tuzunun asıl etkiyi gösterdiği, adipozit hücre membranlarında deterjan etkisi göstererek ya da indirekt olarak hücre aracılı kemotaksis sonucu subkutan dokuda septa ve lobüllerde kronik bir inflamasyon oluşturduğu düşünülmektedir. Yağ nekrozu sonucu salınan litik enzimler ya da sitokinler yoluyla yağ hücrelerinin membranlarında hasar oluşmaktadır. Sonuç olarak, inflamatuar yanıt fibrositlerde kollajen yapımına yol açmakta ve yağ miktarının azalması sonucu deride gerilmeye neden olmaktadır. Ancak bu çalışma sonucunda enjeksiyon sonrası oluşan nekroz yağ dokudan başka dokuları da etkileyebildiği saptanmış olup klinik uygulamalarda bu istenmeyen etkiye dikkat edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Brezilyada yaygın kullanılmasına, “liposuction”a alternatif olarak gösterilmesine ve etkileyici sonuçlar alınmasına rağmen, 2003 yılında Brezilya Sağlık Bakanlığı FK’in etkinliği ve güvenilirliğine ait yeterli data olmadığı için ilacın kozmetik amaçlı kullanımını yasakladı. İlacın kolestatik hepatiti indüklediği, deoksikolik asidin pulmoner sistemde ciddi toksik etkilere neden olduğu ile ilgili bilgiler ışığında ilaç, FDA’de yasaklandı. İlaçla ilgili yasaklama, yeterli klinik deneyim ve araştırmanın yapılmasına önemli bir engel teşkil etmektedir.

Fosfaotidilkolin ve Mezoterapi ile İlgili Çalışmalar

Asaadi ve ark.’nın çalışmasında iki ayrı gruba subkutan fosfaditilkolin ve mezoterapi karışımı (vazodilatör olarak buflomedil, homeopatik olarak karnitin ve melilotus) uygulanmıştır. Sonuç olarak uygulanan vücut bölgesinde anlamlı şekilde incelme fosfaditilkolin grubunda gözlenmiş, mezoterapi grubunda herhangi bir etki görülememiştir.

Abigail ve ark.’nın yaptığı bir çalışmada submental bölgedeki yağlanmanın azaltılması için 12 hastadan oluşan bir çalışma grubunda mezoterapinin etkinliği araştırılmıştır. Tedavi öncesi submental bölgedeki yağ kalınlığı ölçülmüştür. Hastaların yarısına fosfaditilkolin, diğer yarısına fosfaditilkolin+oganik silisyum kullanılmıştır. İki hafta aralıklarla 1-5 seans tedavi devam etmiştir. Sonuç olarak her iki tedavi grubunda submental bölgedeki yağ kalınlığında belirgin incelme saptanmış, ancak aralarında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Yazarlar fosfaditiklolin ve organik silisyumun etki mekanizmalarının tam olarak bilinmediğini ve her iki ilacın kombine olarak ilk defa kullanıldığını belirtmişlerdir. Ancak ultrason ve histopatolojik olarak inceleme yapılmamasının araştırma için önemli bir kısıtlayıcı faktör olduğunu bildirmişlerdir.

Yüz Rejuvenasyonunda Mezoterapi (Mezolift)

Yüz bölgesine uygulanan mezoterapi, ameliyatsız cilt gençleştirme yöntemleri arasında popüler olan bir seçenektir. Vitaminler, mineraller, bazı homeopatik ajanlar ve doğal proteinler kullanılarak yapılan mezoterapi enjeksiyonları cilt yenileme için kullanıldığında “mezoglow” ve tonus kazandırmak için uygulandığında “mezolift” olarak adlandırılmaktadır. Yüzde uygulanan mezoterapinin kırışıklıklarda azalma yaptığı, elastikiyeti arttırdığı ve pigmentasyonu iyileştirdiği anektodal olarak bildirilmektedir ancak kanıtlanmamıştır. Subdermal uygulanan vitamin enjeksiyonlarının hücreleri yenilediği, fibroblastları aktive ederek kollajen ve elastin yapımını stimüle ettiği iddia edilmektedir. Ancak bu konuyla ilgili bilimsel yayınlar bulunmamaktadır.

Yapılan ilk sistematik pilot çalışma Amin ve ark. tarafından yapılmıştır. Çalışmaya 10 kişi alınmış, ayda bir seans olmak üzere toplam 4 seans multivitamin ve hyaluronik asit karışımı uygulanmıştır. Tedavi öncesi ve sonrası çalışma hastalarının fotoğrafları ve deri biyopsileri alınmış ve elektron mikroskopi yardımıyla elastin ve kollajen fiberlerin miktarı ölçülmüştür. Tedavi sonrası 3.ay ve 6.aylarda yapılan kontrollerde fotoğraf değerlendirmesi ve histopatolojik düzeyde anlamlı değişiklik gözlenmemiştir. Elektron mikroskopide ise az sayıda, daha küçük çapta kollajen fiberler (yeni kollajen sentezini oluşumunun göstergesi) gözlenmiş ancak yazarlar bu sonucu anlamlı olarak değerlendirmediler. Çalışma grubundaki hastalar uygulamadan sonra ciltlerinde sıkılaşma ve düzelme olduğunu ifade etmiş ancak bu etkilerin kısa sürede kaybolduğunu belirtmişlerdi. Bu değişiklik, yüze uygulanan yaklaşık 200 civarı injeksiyon işlemi sonrası oluşan mekanik ve travmatik etkiye bağlı geçici ödematöz etki olarak yorumlanmıştır.

Lacarrubba ve ark.’nın çalışmasında ise 20 hastada uygulanan hyaluronik asitin etkinliği araştırılmıştır. Tedavi öncesi her hastadan deri ultrasonu yapılarak “subepidermal düşük ekojenik band” saptanmıştır. Bu band, epidermis altında lokalize olan, dermal elastoliz, kollajen degradasyonu gibi yaşla oluşan fotoyaşlanma bulgularının bir marker olarak kabul edilmektedir. 40-60 yaşları arasında bulunan 20 hastanın el dorsumuna 1 hafta arayla 4 seans hyaluronik asit enjeksiyonları yapılmıştır. Tedavi sonunda yapılan deri ultrasonunda bu bandın anlamlı derecede iyileşme olduğu saptanmıştır. Ekojenitenin artması dermal kollagen fiberlerin dansitesinde artışla orantılı olduğu belirtilmiştir. Hyaluronik asitle yapılan mezoterapi sonrası tüm hastaların deri yapısında iyileşme hem ultrasonografik değerlendirme ile ve hem de klinik olarak desteklendiği bildirilmiştir.

Sonuç

Mezoterapi için kullanılan maddelerin etkinliğinin klinik olarak geçerliliğine dair bilimsel kanıtlar oluncaya kadar bu tedavinin etkili olup olmadığını yorumlamak tamamen konjuktureldir. Mezoterapide uygulanan protokollerde standardizasyon ya da tedavi algoritmi bulunmamaktadır. Hangi ilaç kombinasyonlarının hangi oranda etkili olduğuna dair bilgiler tamamen anektodal olup uygulayan doktorun deneyimine bağlıdır. Bu anektodal bilgiler, bilimsel olarak maddelerin etkin ve güvenilir olduğuna dair bir kanıt oluşturmamaktadır.

Literatürde mezoterapi ile ilgili yan etkilere dair yayınlar mevcuttur. Klinik olarak etkinliği ve güvenililirliğine dair fazla sayıda çalışma bulunmamaktadır. Tedavi ajanı olarak kullanılan pek çok maddenin FDA onayı yoktur. Ülkemizde bu maddelerin lokal kullanım ruhsatı varsa da enjeksiyon şeklinde kullanım izinleri bulunmamaktadır.

Mezoterapinin etkinliğine ait yeterli kanıt olmasa bile, bilimsel kanıtın yokluğu tedavinin etkisiz olduğu anlamına gelmez. O nedenle, mezoterapinin etkinliği ve güvenilirliğini kanıtlayan placebo kontrollü, çift kör klinik çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu gönderiyi paylaş

Blog geri dön
Konuşmayı Başlat
Canlı Destek
Merhaba 👋,
Nasıl Yardımcı Olabiliriz?