Günümüzde estetik amaçlı kozmetik işlemler artmaktadır ve her tıbbi uygulamada olduğu gibi kozmetik işlemler de komplikasyon riski taşımaktadır. Bu nedenle hasta ile görüşmelerde hastanın tıbbi özgeçmişi, beklentileri, uygun kozmetik yaklaşımlar, elde edilebilecek kozmetik sonuçlar ve gelişebilecek komplikasyonlar detaylı olarak tartışılmalıdır. Bu makalede günümüzde giderek popülerliği artmakta olan dermaroller, mezoterapi ve plateletten zengin plazma (PRP) uygulamalarına bağlı gelişen komplikasyonlar ve tedavi yaklaşımları gözden geçirilecektir.
Dermaroller
Mikro iğneleme, minyatür ince iğnelerin yuvarlanarak derinin yüzeyel ve kontrollü ponksiyonunu içeren nispeten yeni ve minimal invaziv bir prosedürdür. Kısa sürede çok az eğitim gerektiren basit, ucuz, güvenli ve etkili bir teknik olması dolaysıyla son yıllarda popülerlik kazanmıştır. Birkaç dekattır akne vulgaris, rejuvenasyon, melasma, alopesi, hiperhidroz tedavisinde ve transdermal ilaç iletimi amacıyla uygulanmaktadır.
Mikro-iğneleme yöntemi, ilk olarak 1995 yılında Orentreich ve Orentreich’in skar tedavisinde subsizyon ve dermal-iğnelemeyi tanımlamasına dayanmaktadır. 1997 yılında plastik cerrah Camirand, mürekkepsiz dövme tabancası kullanarak skar tedavisinde iğne-dermabrazyonu tanımlamıştır. 2006 yılında ise bir plastik cerrah olan Fernandes, çok ince iğneler içeren makara şeklinde bir silindir tasarlamış ve perkütan kollajen indüksiyonu için kullanmıştır.
Standart bir tıbbi dermarollerın üzerinde sekiz lineer, 24 dairesel, toplam 192 adet 0,5-3 mm uzunluğunda ve 0,1-0,25 mm çapında mikroiğne bulunan, 2×2 cm genişliğinde, makara şeklinde bir silindiri ve 12 cm uzunluğunda bir sapı vardır. Bu tek kullanımlık Mikroiğneler tıbbi dereceli reaktif iyon aşındırma tekniğiyle silikon veya paslanmaz çelik üzerine sentez edilmiştir. İki mm uzunluğunda ve 0,07 mm çapında 192 iğne içeren standart bir dermaroller, deri yüzeyine 15 kez uygulandığında papiller dermise kadar uzanan cm2 başına yaklaşık 250 mikrodelik oluşur.
Mikroiğneler, epidermise zarar vermeden kontrollü bir deri yaralanması üreterek mikro-ponksiyonlar oluşturur. Bu mikro iğnelemeler minimal yüzeyel kanamalara neden olur ve platelet derive büyüme faktörü (PDGF), transforming büyüme faktörü alfa ve beta (TGF-α ve TGF-β), fibroblast büyüme faktörü (FGF) gibi çeşitli büyüme faktörlerinin salındığı bir yara iyileşme sürecini başlatır. İğnelemeler aynı zamanda eski, sertleşmiş skara ait bağları parçalayıp, revaskülarize olmalarına izin verir. Fibroblastların migrasyonu, proliferasyonu ve interselüler matriksin döşenmesi ile neovaskülarizasyon ve neokollajenez başlar. Mikro iğneleme ile indüklenen matris metalloproteinazların ekspresyonunun hiperpigmentasyonun azalmasında da etkili olduğu iddia edilmektedir. Ayrıca, akne hastalarında mikroiğneleme ile keratinositlerin aşırı çoğalmasının düzenlenebileceği ileri sürülmektedir.
Hasta ile uygulama öncesinde beklenen sonuçlar, gecikmeli cevaplar ve birden çok seans gerekebileceği konusunda konuşulmalıdır. Uygulama, lidokain ve prilokain / tetrakain karışımını içeren topikal anestezi altında uygulanan bölgeye göre değişmekle birlikte yaklaşık 10 -20 dakika sürer. Kolayca kontrol edilebilen uniform pinpoint kanamalar gözlenince işlem sonlandırılır. Rutin olarak bir hafta boyunca fotoproteksiyon önerilir ve lokal antibiyotik kremleri reçete edilebilir. Hastalar ertesi gün işine dönebilirler. Mikro delikler hızlıca kapandığından postoperatif enfeksiyonlar meydana gelmez.
Eritem, İrritasyon, Ekimoz
En sık görülen yan etkiler, genellikle birkaç saat içinde gerileyen eritem ve irritasyondur. Eritem ve irritasyon FST (Fitzpatrick skin type)I-II olan kişilerde daha sık karşımıza çıkmaktadır. Ekimoz oluşmasını azaltmak için uygulamadan bir hafta önce kan viskozitesini azaltan ilaçlar (aspirin, NSAİDs, warfarin, klopidogrel, vitamin E, gingkobiloba, balık yağı) alınmamalıdır. Fabbrocini ve ark.nın, akne skar tedavisinde mikroiğneleme yöntemini ve FST I- II (n = 10), FST III-V (n = 45) ve FST VI (n = 5) olan hastalar arasındaki sonuçlar ile güvenlik profilini karşılaştırdığı bir çalışmada, yan etkiler deri tipleri arasında farklılık göstermekteydi. En sık yan etki, FST I-II olan hastalarda görülen işlem sonrası 2-3 günde gerileyen eritemdi. Eritem ve iritasyon açısından hastayı rahatlatmak amacıyla, işlem sonrasında uygulama alanı serum fizyolojik ile ıslatılabilir, buz paketleri veya hyaluronik asit emdirilmiş rahatlatıcı soğuk maskeler kullanılabilir. Oluşan ekimoz uygulama sonrası hemen soğuk kompres uygulaması ve vitamin K içeren kremler ile tedavi edilebilir.
Postinflamatuar Hiperpigmentasyon
Mikroiğneleme, koyu deri rengi olanlarda postinflamatuar pigmentasyon (PIH) riski açısndan epidermise zarar veren diğer tekniklere oranla oldukça güvenlidir. Ancak PIH gelişen vakalar da bildirilmiştir.
Sharad ve ark. bir çalışmada, akne skarı olan 60 hastada (FST III-V), tek başına mikro-iğneleme (grup 1, n=30) ve % 35 glikolik asit peeling ile mikroiğneleme (grup 2, n= 30) uygulamalarını beş seans sonunda karşılaştırdı. Her iki grupta tedaviden hemen sonra geçici ekimoz ve ödem gözlendi, her gruptan iki hastada milia ve grup 1’deki üç hastada ise PIH gelişti. PIH leke açıcı krem tedavisi ile tamamen geriledi ve kalıcı bir yan etki bildirilmedi.
Eğer pigmentasyon kalıcı ise topikal hidrokinon, topikal retinoid içeren ajanlar uygulanabilir. Ayrıca kimyasal peeling, fraksiyonel lazer, IPL, QS;NdYAG lazer uygulanabilir.
Tramvay İzi Skar
Pahwa ve ark., 25-yaş kadın hastada iki seans Dermaroller uygulamasından bir ay sonra alın, zigoma ve temporal alanda gelişen horizontal ve vertikal yerleşmiş ayrık, lineer (tramvay izi benzeri) papüller bildirdiler. Silikon jel ile 6 aylık tedavi sonrası izde hafif bir iyileşme bildirerek, tramvay izi skar riskini öncelikle, uygun olmayan büyüklükte iğne kullanımı ile tedavi sırasında kemik çıkıntılar üzerinde uygulanan aşırı basınç gibi yanlış uygulayıcı teknikleriyle ilişkilendirdiler.
Dogra ve ark., 36 hastaya (FST IV-V) beş mikro-iğneleme seansı uyguladılar. Tedavi sonunda üç hastada PIH (%14) meydana geldi, bunlardan üçünde şiddetli hiperpigmentasyon vardı ve tedavi kesildi. Yazarlar, çalışmada gözlenen yüksek PIH düzeyini yetersiz güneş korumasına atfettiler. İşlem sırasında ağrı ve tramvay izi skar (%6) gözlenen diğer komplikasyonlardı. Şiddetli tramvay izi skar gelişen bir hastada üç aylık topikal tretinoin %0.025 jel ile %20-30 iyileşme gözlenirken, alnında hafif tramvay izi skar gelişen diğer bir hastada sonraki seanslarda nispeten daha az basınç uygulanarak tedaviye devam edildi.
Akne Alevlenmesi
Leheta ve ark.nın, akne skarı olan 30 hasta üzerinde Dermaroller ve %100 TCA uygulamasını (dört hafta ara ile dört seans) karşılaştırdığı bir çalışmada, tüm hastalarda akne skarında iyileşme gözlenirken iyileşme oranında istatistiksel bir fark saptanmadı. Dermaroller kolunda, tüm hastalar, uygulamadan bir saat önce topikal anestezi almış ve işlem boyunca buz paketleri kullanmış olsa da, uygulama sırasında ağrı yaşadı (ortalama ağrı skoru 5.4±1.9). Geçici eritem ve ödem ortalama 3.0 ± 0.8 gün sürdü ve genel iyileşme süresi 3.7 ± 1.0 gündü. Dermaroller kolundaki hastalardan ikisinde son altı aydır akne bulunmasa da birkaç yeni akne lezyonu gelişimi gözlemlendi; topikal benzoil peroksit %5 ve retinoik asit %0.5 kombinasyonu ile tedavi edildi.
Herpes Virüs Reaktivasyonu
Aust ve ark.nın 480 hastada yaptıkları retrospektif bir çalışmada, iki hastada tam yüz mikro-iğneleme sonrası herpes simpleks enfeksiyonu bildirildi. Olgular asiklovir ile başarıyla tedavi edildi.
Lokal Enfeksiyon
Steril olmayan aletlerin kullanılmasına bağlı olarak nadiren bildirilmiştir. Torezan ve ark.nın, aktinik keratozu olan 10 hastada metil aminolevulinat(MAL)-fotodinamik tedavi
(PDT) ile MAL-PDT ve 1,5 mm’lik mikro-iğnelemeyi (MN) kıyasladıkları çalışmada, bir hastada MN destekli PDT tarafında işlemden yedi gün sonra bir enfeksiyon gelişti. Tanı, yüksek lokal sıcaklık, kızarıklık, ağrı gibi belirti ve semptomlara göre konuldu. Oral sefalosporin tedavisine yanıt alındı.
Hipersensitivite Reaksiyonları
Bir vaka çalışmasında, iki kız kardeşte mikro-iğnelemeden sonra muhtemelen iğnenin kendisine karşı gelişen bir sistemik hipersensitivite reaksiyonu bildirildi. Yadav ve Dogra, iğnelerde kullanılan nikele karşı alerjik kontakt dermatit geliştiren bir olgu bildirdiler.
Yabancı Cisim Granülomu
Bir olgu serisinde üç hastada topikal lipofilik vitamin C (Vita C serum-VC) ile mikro-iğneleme sonrası biyopsi ile kanıtlanmış yabancı cisim-fasial granülomu geliştiği bildirildi. İki hastada yapılan yama testi VC reaktif bulundu. Topikal ve oral kortikosteroidlerle tedaviye yanıt alınamadı. Doksisiklin hidroklorür ve minosiklin hidroklorürle yapılan terapi, bir olguda kısmi düzelmeyle sonuçlandı. Yazarlar, mikro-iğneleme ile oluşan kanalların dermiste immunolojik partikül birikimini kolaylaştırdığını öne sürdüler.
PRP
Plateletten zengin plazma (PRP), platelet konsantrasyonu 4-7 kat daha zengin otolog insan plazmasıdır. Hastanın kanı santrifüjlenerek elde edilir ve androgenetik alopesi, skar revizyonu, deri rejuvenasyonu, dermal augmentasyon, stria tedavisi gibi pek çok dermatolojik endikasyonda kullanılır. Literatürde santrifüjlemede, hücresel kompozisyonda, diğer plazma proteinlerinin içeriği bakımından farklılık gösteren çok sayıda protokol olmakla birlikte standart bir protokol yoktur. Bununla birlikte PRP hazırlanmasını kolaylaştıran pek çok ticari kit mevcuttur. PRP, alfa ve dense granüllerde çeşitli büyüme faktörleri içerir. Alfa granüllerde, trombosit türevi büyüme faktörleri (PDGFaa, PDGFbb ve PDGFab), dönüştürücü büyüme faktörü beta (TGFb l ve 2), epitelyal büyüme faktörü (EGF) ve vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) bulunur ve bu büyüme faktörleri hücre proliferasyonunu, farklılaşmasını, anjiogenez ve kemotaksisi düzenler. Dense granüller ise seratonin, histamin,
dopamin, kalsiyum ve adenozin gibi biyoaktif faktörleri içerir. Bu biyoaktif faktörler membran permabilitesini arttırırken inflamasyonu düzenler. PRP otolog bir ürün olduğundan, kullanımı ile ilgili enfeksiyon riski, hastalık bulaşı ve diğer istenmeyen yan etkilere yönelik yayın bildirilmemiştir. Yine de, PRP’de de olduğu üzere büyüme faktörlerinin (GFs) aşırı ekspresyonu ve bunların tümör ve displastik dokulardaki reseptörleri üzerine raporlar yayınlanmıştır. Ancak literatürde PRP ve büyüme faktörlerinin terapötik uygulamalarında normal veya displastik dokularda karsinomatöz değişim bildirilmemiştir. Bununla birlikte bazı yazarlar, oral lökoplaki, eritroplazi, solar keilit ,epitelyal displazi gibi prekanseröz lezyon varlığında PRP uygulanmamasını tavsiye etmektedir.
Mezoterapi
İntradermoterapi (mezoterapi), 1958 yılında Pistor tarafından tanıtılan seyreltilmiş olan farmakolojik maddelerin doğrudan tedavi edilecek bölgeye intradermal enjeksiyonlar ile uygulandığı tıbbi bir prosedürdür. Başlangıçta lokalize ağrılar, vasküler ve lenfatik bozukluklar
ve diğer birçok rahatsızlığın tedavisi amacıyla kullanılsa da son yıllarda daha çok kırışıklıklar, rejuvenasyon, androgenetik alopesi, selülit, stria, kilo verme gibi estetik amaçlı kullanılmaktadır.
Lokal Enjeksiyon Yeri Reaksiyonları
Mezoterapi uygulamalarında gözlenen lokal komplikasyonlar sıklıkla eritem, ağrı, ekimoz, kanama , hematom, alerjik reaksiyonlar, atrofi, lipodistrofi, nekroz ve enfeksiyonlardır. Bu lokal reaksiyonlar genellikle enjekte edilen materyalin dozajı, bileşimi ve kalitesi ile ilgilidir.
Savoia ve ark., yüz rejuvenasyonu amacıyla iki farklı mezoterapi formülasyonunu uyguladıkları toplam 50 hastada tedavi sırasında minumum rahatsızlık hissi bildirirken, postoperatif hiç ağrı olmadığını belirttiler. Uygulama sonrasında 15 hastada ekimoz, 12 hastada hiperemi, beş hastada ise ödem gelişimi bildirdiler. Tüm bu lokal yan etkilerde antiödem ve antiinflamatuar kremler ile birkaç gün içerisinde gerileme gözlendi.
Enfeksiyonlar
En korkulan ve en sık bildirilen komplikasyon birden fazla antibiyotik ile aylarca tedavi gerektiren ve genellikle estetik olmayan skarlar ile sonuçlanan atipik mikobakteriyal enfeksiyonlardır. Son derece popüler olan mezoterapi uygulamalarının hekim dışındaki uygulayıcılar tarafından, yeterli hijyenik koşulların sağlanmadığı merkezlerde uygulanması bu riski arttırmaktadır. İşlem öncesi yetersiz asepsi veya kullanılan ürünün kontaminasyonu ile sekonder enfeksiyonlar ortaya çıkmaktadır. Uygulamadan yaklaşık iki hafta sonra ortaya çıkan lezyonlarda atipik enfeksiyonlar düşünülmelidir. İçleri sıvı dolu gergin ve hassas nodüller ile prezente olurlar. Ateş, lökositoz ve konstitüsyonel semptomlar eşlik edebilir. Tedavide klaritromisin, siprofloksasin, tigesiklin, doksisiklin, imipenem gibi çoklu antimikrobiyal tedaviler ortalama 14 hafta kadar önerilmektedir.
2005 yılında, Amerika’nın Virginia Eyaletinden, mezoterapi uygulanan noktalarda eritem, şişlik, ülserasyon ve drenaj ile gelen 14 hastanın hepsinin, bir evde, hekim olmayan ve asepsi kurallarına uymayan, aynı uygulayıcıya enjeksiyon yaptırdıkları bildirildi. Hastalar Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) tarafından incelendiğinde bir olguda M. Chelonae üremesi bildirildi.
Sañudo ve ark., mezoterapi sonrasında nontüberküloz mikobakteri (NTM) enfeksiyonu gelişen 15 hasta bildirdiler. Mezoterapi uygulamasından ortalama 5.4 hafta sonra gelişen , karın ve kalçalarda drene olan abse ve nodüller ile lokal ağrı en sık semptomdu. Uygulanan mezoterapi maddeleri çoğunlukla prokain, soya lesitin, enginar özütü, aminofilin ve organik silisyumdu. 10 hastanın uygulaması hekim dışı uygulayıcılar tarafından yapılmıştı. Beş hastada M. Chelonae, altı hastada NTM üremesi olurken dört hastada kültür negatifti. Tüm hastalar klaritromisin ve cerrahi drenaj ile tedavi edildi. İki hastaya yanıtsızlık nedenli amikasin ve moksifloksasin tedavileri eklendi.
Carbonne ve ark., 16 hastada mezoterapi sonrası atipik mikobakteri enfeksiyonu bildirdiler. On beş hastada M. chelonae, bir hastada M. frederiksbergense ve bir hastada her iki bakteri üremesi de gözlendi. İncelemelerde enfeksiyonun, mikobakteri ile enfekte musluk suyu ile uygunsuz ekipman temizliğine sekonder geliştiği saptandı.
NTM enfeksiyonları yanında mezoterapi sonrası enjeksiyon bölgelerinde gelişen ve antitüberküloz tedavi ile düzelen kutanöz Mycobacterium tuberculosis enfeksiyonları da bildirilmiştir.
Rodrı́guez-Gutiérrez ve ark.,mezoterapi sonrasında karnında çok sayıda eritemli-mor plak ile başvuran kadın hastanın kültürlerinde Nocardia brasiliensis üremesi bildirdiler. Otuz yaşındaki kadın hasta, doğum sonrası karnında oluşan sarkmalar için gittiği spor salonunda silika, triiodoasetik asit ve enginar yağı ile mezoterapi uygulatmış ve yedi gün sonra da karın lezyonları gelişmişti. Hastaya, trimetoprim / sülfametoksazol 800/160mg her 12 saatte bir ve dapson 100 mg/gün dozunda üç ay uygulandı. Lezyonları hiperpigmentasyonla gerileyen hastada tam remisyon gözlendi.
Shaladi ve ark.,boyun ağrısı nedeniyle mezoterapi yaptıran hastada Pseudomonas aeruginosaya bağlı servikal lenfadenopati gelişimi bildirdiler.Hastanın lezyonlarında 10 günlük siprofloksasin 1 gr/gün tedavisi ile gerileme gözlendi.
Gamo ve ark.,gonartroza yönelik uygulanan mezoterapi sonrası iki kadın hastada gelişen Sporothrix schenckii enfeksiyonu bildirdiler. Hastalarda triamsinolon asetonide, prokain ve distile su ile mezoterapi sonrası dizlerde ağrılı, mor papüller gelişmişti. Her iki hastada da altı aylık 100 mg/gün ıtrakonazol tedavisine tam yanıt gözledi.
Sedef Alevlenmesi
Paolo ve ark., psoriasis vulgaris tanılı ve iki yıldır sadece topikal tedavi almakta olan bir hastada, mezoterapi uygulamasından iki hafta sonra enjeksiyon bölgelerinde yeni plak çıkışları olduğunu ve diğer bölgelerdeki psoriasisinin de şiddetlendiğini bildirdi.
Ürtiker
Rallis ve ark., akut ürtiker ve nimesolid ilişkili fiks ilaç öyküsü olan bir kadın hastada, fosfatidilkolin, vitamin-B3, lipoik asit ve N-asetilsistein içeren mezoterapi uygulaması öncesi solüsyonla yapılan intradermal testle hastanın ürtikerinin tetiklendiğini bildirdi.
Alopesi
El-Komy ve ark., androgenetik alopesi için mezoterapi uyguladıkları üç kadın hastada uygulama yerinde eritematöz bir yama ve alopesi geliştiğini bildirdiler. Hastaların ikisinde öncesinde aynı mezoterapi kokteyli ile sorunsuz seanslar uygulanmıştı. Ancak üç hastada son mezoterapi seansında şiddetli bir ağrı tarif etmişti.
İncelemede üç hastada da etkilenen bölgede vellüs tipi kıllarda artış, foliküler açıklıklarda ise azalma izlendi. Bir hastadan alınan biyopside perivasküler ve perifoliküler lenfositik infiltrat, skarlaşma belirtisi olarak perifoliküler kollajende kalınlaşma gözlendi. Yazarlar, alopesinin gecikmiş kutanöz reaksiyona veya mezoterapi içeriğinin üretici elinde değişime uğramasına bağlı olabileceğini belirttiler.
Granülom ve Pannikülit
Granülom,enjekte edilen maddenin dağılmasını önlemek amacıyla inflamatuar hücreler tarafından oluşturulan yapılara verilen addır. Yıkılmayan veya yavaş yıkılan ürünlerde granülom oluşumu daha fazladır. Klinikte kırmızı papül veya nodüller ile karşımıza çıkar. Kültür ise negatiftir. Zamanla fibrozise bağlı sertleşme gözlenir. Aylar veya yıllar süren latent periyot sonrası gözlenir. Pannikülit gelişimi ise enjeksiyon basıncına, lokal travmaya veya uygulanan maddeye bağlı olarak gözlenebilmektedir.
Gökdemir ve ark., mezoterapi sonrası granülom gelişen bir olgu bildirdiler. Dört aylık sistemik steroid tedavisine yanıtsız olan olguda, dapson 100 mg/gün tedavisine ile belirgin yanıt gözlendiği bildirildi. Tan ve Rao, mezoterapi ile indüklenen pannikülitli bir olgu sundular. Benzer şekilde olgunun, dört haftalık sistemik steroid tedavisine yanıtsız kaldığı, ancak dapson tedavisi ile üç ayda lezyonların gerilediği bildirildi.
Granuloma Annulare
Strahan ve ark.,lipoliz amacıyla karnına mezoterapi uygulanan 34 yaşındaki kadın hastada uygulama bölgesinde histopatolojik olarak kanıtlanmış granuloma annulare gelişimini bildirdiler.
Oleoma
Oleoma, allerjik olmayan, yabancı cisim tipinde bir granülomatöz reaksiyondur. Estetik amaçlı dermis veya subkutise enjekte edilen yağlı maddelere tepki olarak görünür. Lokalize lezyonların tedavisi cerrahidir. Çoklu lezyonlarda steroidler bir miktar sonuç verebilir. Brudvic ve Hamle, ilacın yavaş salınımını sağlamak amacıyla mineral yağı içinde hazırlanmış B12 enjeksiyonu sonrası gelişen yağ doku nekrozu bildirdiler. Hastada sağaltım ancak 40 ml nekroze yağ dokuyu drene ederek sağlandı. Ramos-e-Silva ve ark. da selülit için uygulanan mezoterapiden iki yıl sonra gelişen ve kolşisin tedavisiyle atrofik, hiperpigmente skar bırakarak gerileyen bir oleoma vakasını tanımladırlar.
Nicolau Sendromu
İntramusküler enjeksiyonlarda gözlenen bir komplikasyon olan nicolau dermatititinin de nadiren mezoterapi komplikasyonu olarak karşımıza çıkabilmektedir. Zaragoza ve ark., patellar tendinit için intradermal prokain ve piroksikam mezoterapisi uygulanan bir hastada kruriste gelişen Nicolau’un livedoid dermatitini bildirdiler. Hastaya üç hafta öncesinde mezoterapi uygulandığı ve işlem sırasında hastanın çok ağrı duyduğu sonrasında da uygulama yerinde ortasında santral nekroz olan livedoid lezyon geliştiği bildirildi. Deri biyopsisinde arteriolar lümeni tıkayan amorföz materyal izlendiği bildirildi.
Likenoid Erüpsiyon ve SLE
Vaillant ve ark. intradermal NSAİDs mezoterapisi uygulaması sonrası likenoid erüpsiyon, Colón-Soto ve ark. acetyl-L-carnitine (ALC) mezoterapisi sonrası sistemik lupus eritematozus olgusu bildirdiler. Yazarlar, ALC’nin immunmodülatör etkisinin SLE gelişimini tetiklemiş olabileceğini ileri sürmektedir.
Sonuç
Farklı kozmetik yaklaşımlar özelliklerine bağlı olarak farklı riskler taşırlar. Dermaroller, PRP ve mezoterapiye bağlı ciddi komplikasyonlar nadir görülmektedir. Bununla birlikte uygulamaların yöntemin özelliklerini, uygun hasta seçimini, materyalin doğru kullanımını ve
işlem öncesi ve sonrası gerekli hazırlıkları yapabilen, komplikasyonları yönetebilen dermatoloji uzmanları tarafından yapılması önem taşımaktadır. Kaynak: Pubmed